25.2.14

Posted by Alper Demiroğlu | File under :
Aynı hafta içerisindeki İKİNCİ “Alcest - Shelter“ başlıklı yazımdan herkese bir kez daha selam. :) Yoğun istek mesajlarının ardından okuyucularımı kırmak istemedim ve aynı albümü ikinci defa yazmaya karar verd.. Tabii ki şaka yapıyorum, benim okuyucularım öyle ayıplı şeyler yapar mı hiç? :p (Hafif bir şikayet? :p) Aslında bakarsanız bu tekrar yazma durumu tamamen kendi kararsızlığım çerçevesinde gerçekleşti. Kuşkusuz “Shelter hakkındaki İlk yazım bir hayli subjektif bir anlatıma sahipti ve her şeyden önce albümden çok Alcest'in hayatımdaki yerinden bahsetmiştim. Bu açılardan düşününce, bu tarz yoğun duygu ve yaşanmışlıklar içeren yazıları The Sorrowed Man blogta yer alabilecek bir başka bölümde kullanabileceğim fikrine ulaştım. O değil de, 50-60 yaşlarında, emekli olduğundan dolayı boş zamanlarını değerlendirebilmek için garip garip sosyal aktiviteler peşinde koşan yaşlı amcalara benzedim valla. Her yazımda bir başka değişimden bahsediyor, başka bir icat çıkarıyorum, ahah. Bloğun nereye kadar devam edeceğine dair ise henüz hiçbir fikrim yok. :p

Her şey şimdilik bir kenarda dursun, bir daha Nevermore, Alcest ve Hammock hakkında bir şeyler yazmaya karar vermeden önce en az iki defa (Bir an en az üç çocuk diyesim geldi, tövbest.) düşüneceğim! Tahmin ettiğimden çok daha gergin, zorlu bir süreçmiş bu. Üstelik beni bilen bilir; İçime sinmedikten sonra hemen hemen her şeyden vazgeçebilirim. Yani benim için bir -gayet doğal olan- yazım süreci ve birde bu yazım sürecini atlattıktan sonra yaşanılan yazıyı kabullenme evresi var. Bu yüzden The Sorrowed Man'den size bir tavsiye: Siz siz olun. Mükemmeliyetçi olmayın! :)


The Sorrowed Man blogtaki dördüncü albüm incelemesi, hayatımı şekillendirip yön vermiş üç özel müzik grubundan biri olan Alcest'in dördüncü stüdyo albümü “Shelter“ üzerine. Söz konusu albüm getirdikleri ve götürdükleriyle Alcest diskografisinin çok önemli bir noktasında yer alıyor gerçekten. Şöyle bir düşündümde, önemli bir nokta deyip geçiştirmek yerine uçurum demek çok daha yerinde olur. Eğer ilk defa Alcest dinleyecek biri olarak bu yazıları okuyorsanız, tavsiyem dinlemeye “Shelter“ albümünden başlamamanız yönünde olacaktır. (Ama şimdi böyle dedim diye okumayı da yarıda bırakmayın tabii. :p) 

 “Shelter“, grubun ilk defa İngilizce bir albüm adı kullanmasının yanı sıra dinleyenleri de ikiye ayıracak kadar keskin bir yol ayırımı barındırıyor. Black metal'den tamamen uzaklaşıp shoegaze ve post-rock karışımlı yepyeni bir sound yaratmak, Neige'i ve doğal olarakta grubu insanlara bu kadar yakın hissettiren en önemli unsurlardan biri olan scream vokaller kullanılmasından vazgeçmek gibi köklü değişimler bir albümde toplandığında, ön yargılı ve şüpheci yaklaşımları uzaklarda aramak pek doğru olmuyor kuşkusuz.

Az önce de belirttiğim gibi bu değişim dinleyicilerin pek çoğunun ikiye bölünmesine sebep oldu. “Sıradan bir shoegaze grubu olmuşlar işte, pff!“ diyen de oldu, “Alcest olm bu, ne yapsa dinlenir.“ diyen de. Ben bu bakımdan ikinci taraftayım sanırım. Hayır anlamıyorum: Grupların kabul edilmeyecek kadar kötü işler çıkartmadıkları sürece bir takım farklı tarzlara, yönlere kayması neden bu kadar eleştirilir? Bu yönden Alcest'i eleştireceklere tek bir soru soracağım, ayrıca aynı soruyu In Flames için de kullanmıştım. Belki hatırlayan olur:

Eğer Alcest'in çıkaracağı her albüm Les Voyages de l'Âme gibi olsaydı, o zaman o albümün diğerlerinden ne farkı kalırdı?

Aslında her şey bu kadar basit. Evet, ben de bundan sonra bir Percées de Lumière, bir Faiseurs de Mondes ve hatta bir Là où Naissent les Couleurs Nouvelles dinleyemeyecek olmanın derin üzüntüsünü yaşıyorum, ama hiç değilse hiçbir zaman bu dünyadan olduğunu kabullenmediğim bir müzik yapan bu özel grupla tanışabildiğim için de kendimi şanslı hissediyorum. “Ya hiç Alcest dinlememiş olsaydım?!“ diye düşünüp içimin ürperdiği çok olmuştur benim, ehehe.

Şimdi de biraz albüm hakkında konuşalım. “Shelter“, bonus parça Into the Waves“ ile birlikte dokuz parçaya sahip. Albüm kayıtları ise İzlanda'da bulunan Sundlaugin adındaki sözde bir stüdyoda kaydedilmiş:


Yayınlanan ilk parça olan “Opale malum ortamlara düştüğünde yapılan pek çok eleştiriyi ağır buldum doğrusu. Tamam, benim de aralarında bulunduğum büyük bir kitle Écailles de Lune“ gibi bir albüm bekliyordu ve “Opale“ de gelecek için ümit veren cinsten değildi fakat tekrar tekrar dinleyebileceğim bir ezgiye sahip olduğundan şahsen  “Olmamış bu! diyemedim. Aklımı asıl meşgul eden sorun Neige'in vokal tarzıydı. Artık kelimeleri daha iyi anlayabileceğimiz, takip edebileceğimiz şekilde telaffuz ettiğinden midir bilinmez, sanki o büyü bozulmuştu. Albümün en çok dinlediğim parçaları sırayla La Nuit Marche avec Moi, Voix Sereines, Délivrance ve Away diyebilirim. Pek çoğu kendini sürekli tekrarlayan melodilerin ekmeğini yemiş parçalar olsa dahi, sonuç olarak Alcest bir şekilde kalbime dokunmasını bildi. Yine. :)

Albüm hakkında genel bir iyi ya da kötü tanımı kullanmak istemiyorum. Onun yerine hayranı olduğum İsveçli yönetmen Ingmar Bergman'ın çok önemli bulduğum bir sözünü paylaşmayı daha uygun buluyorum. Bir başka yazıda tekrar buluşmak üzere efenim, kimseye söz vermeyin. :p

İnsanlar bana bir ayda on kez sordular: “En iyi filminiz hangisi?“ diye. Filmlerimden biri kalbime ötekilerden daha yakın geldiğinden böyle bir soru anlamsızdır. Bir araya geldiğimizde, “bu iyi, şu kötü“ dediğinizde bunu anlamıyorum; Ama dersiniz ki, “Bu kalbime yakın geliyor, bunu duyumsuyorum, ötekini duyumsamıyorum,“ o zaman anlarım.



Ülke: Fransa.
Şirket: Prophecy Productions.
Albüm Çıkış Tarihi: 17 Ocak, 2014.
Tarz: Shoegaze, Post-rock.

Puan:  :)











“Alcest - Shelter“ başlık yazı,  The Sorrowed Man blog ya da herhangi bir konu hakkındaki düşüncelerinizi thesorrowedman@windowslive.com adresine mail atarak belirtebilir, bu tip klişelerin yanı sıra Last.fm profilime uğrayabilir ve hazır oralardayken Twitter'dan da takip edebilirsiniz. :p

0 yorum:

Yorum Gönder