2.3.14

Posted by Alper Demiroğlu | File under :
Zamansız Değerlendirmeler -2.'de de müjdelediğim üzere, bir süreliğine film ablukası altında kalacak The Sorrowed Man bloğun ilk film değerlendirmesinden üşenmeden tıklayan herkese selam. :) Sıkı durun, acayip (?) bir cümle geliyor: 110 dakikanın sonucunda kazandığım fakat film haricinde sadece saçıma ak düştüğünde tecrübe edinebileceğimi düşündüğüm birçok kıymetli dersi bana öğretmiş ve bu dersleri mümkün olduğu kadar yaşamıma yansıtmama karar verdirmiş, genellikle The Green Mile, The Shawshank Redemption ve Forrest Gump gibi klişe cevapların alındığı “En çok etkilendiğin filmler nelerdir?“ tartışmalarına tokat gibi bir etki yapacağına dair hiçbir şüphemin olmadığı kusursuz bir filmden bahsedeceğim bugün. Ya da şöyle söyleyim: Bahsetmeye çalışacağım. :) Alçakgönüllülük LEVEL UP! :p
  
Giriş cümlelerimin anormalliğinden de anlaşılabildiği üzere, Something the Lord Made“ beni deyim yerindeyse tam kalbimden vurdu. Evet bir yazının daha sonuna geliyoruz. Okuyan herkese teşekkürl.. Neyse ehm. :p İzlediği filmlerden dinlediği müziklere, oradanda okuduğu kitaplara kadar pek çok konuda iç dünyasına hakim olamayan duygusal yapılı bir erkek (Duygusal bir erkek olarak doğmayı lanetli bir yaşama benzetmişimdir hep.) olarak, müthiş bir zamanlama kabiliyetimin olduğunu düşünüyorum. Çünkü bazı şeyler“i ya şansımın yardımıyla kendim buluyorum ya da onlar ihtiyacım olduğu sırada kendiliğinden karşıma çıkıyor. Something the Lord Made“i (Tanrıyı Oynayanlar) ise “ihtiyacım olduğu sırada kendiliğinden karşıma çıkanlar“ değerlendirmesi içine rahatlıkla dahil edebilirim. Ettim. :p

Gerçek bir hikayeden uyarlanmış filmleri, şuan müzik dünyasında sayısız örneği olan konsept albümlere benzetmişimdir hep. Baktığımız zaman bu iki kavram arasında bazı ortak özellikler göze çarpmaktadır. Örneğin: %100 gerçek hikayelerin sinemaya uyarlanması izleyici tarafından sıkıcı bulunacağından dolayı senaristler hem gerçekten kopmamak, hem de izleyiciyi sıkmamak adına çeşitli yollara başvurur. Aynı şey konsept albüm çıkaran bir müzisyen için de geçerlidir. Albüm genel anlamda tek bir konu üzerinde durmalı, fakat dinleyiciyi de sıkmamalıdır. 

Something the Lord Made“, iki başarılı ismin kesişen hayatlarını ele alıyor. Asıl işi marangozluk olan Viven Thomas'ın (Mos Def) tek bir hayali vardır: Doktor olmak. Fakat 1930'ların Amerika'sındaki ırkçılığın ulaştığı boyutlar ve zencilerin yaşamlarını “3. sınıf vatandaş olarak sürdürmesi deyim yerindeyse Viven'in elini kolunu bağlamaktadır. Irkçılık noktasında filmdeki çok önemli bir nokta dikkatimi çekti: Viven yanında bir başka zenciyle birlikte kaldırımdan yürüyor. O sırada karşıdan birkaç beyaz insan geliyor. Viven ve yanındaki gelen beyazları görür görmez kaldırımın dışına çıkarak adeta saygı duruşunda bulunup ardından tekrar kaldırıma çıkıyor. Aynı sahneyi üst üste 3-4 defa izledim. Ve tanımını yapamayacak kadar da kötü hissettim. Hayır, zencilere yapılan ırkçılık hakkında izlediğim ilk film değil bu. Ama aynı kaldırımı bile paylaşmayı istememek bir insan olarak ağırıma gitti doğrusu. Her ne kadar sadece bir filmde gerçekleşmiş olsa dahi.

Marangozluktaki çalışkanlılığı ve disiplinliliğiyle dikkat çeken Viven, kısa bir süre içerisinde Dr. Alfred Blalock'un (Alan Rickman) yanında bir temizlikçi olarak çalışmaya başlar. Fakat Dr. Alfred yine kısa bir süre içerisinde Viven'deki yeteneği farkederek, yanında asistanı olarak çalışmasına izin verir ve akabinde de bir takım olaylar gerçekleşir. Gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanan film, başarı için gerekli olan etkenlerin sadece sertifika ve diplomadan ibaret olmadığı üstüne basa basa vurgular nitelikte.


Film hakkında çok fazla spoiler vermek istemiyorum, fakat HBO kanalı için çekilmesi ve bu yüzden sinemalarda gösterime girmemiş olmasının insanlık adına büyük bir şanssızlık örneği olduğunu mutlaka söylemeliyim. Çünkü Something the Lord Made“i izlerken sadece empati yeteneğinizi geliştirip kendinizi Viven'in yerine koymakla kalmayıp, ihanet, dostluk ve aile kavramlarını da farklı açılardan yorumlayabilme artısını kazanacaksınız. İlk paragrafta da belirttiğim üzere, ancak yaşanılarak elde edilebilecek gerçekten değerli dersler bunlar. Yönetmen Joseph Sargent'e ne kadar teşekkür etsek azdır. 

Hem Mos Def'in, hem de Alan Rickman'ın oyunculuklarına tek kelimeyle hayran kaldım. Birbirleriyle olan hem samimi hem de yaşadıkları durumun gerginliğini hissettiren ciddi diyalogları, izleyicinin kendini filme kaptırabilmesi için fazlasıyla yeterli. Ameliyat sahnelerinin oldu bittiye getirilmeyişi ve üzerinde durulması ise beni en çok memmun eden konulardan biri oldu. Bir ara kendimi o kadar kaptırmışım ki, farkında olmadan birkaç tıbbi terim öğrendiğimi farkettim. :p Onun haricinde kullanılan müzikler de kesinlikle uygun sahnelere yerleştirilmişti. Yok arkadaş, kusur bulamıyorum valla.

Something the Lord Made hakkında söyleyeceklerim bu kadar. :) Umarım hakettiği değeri görememiş bu filmi yazı sonrası merak edip izleyen birileri olur. Emin olun vakit kaybı değil. :)


Yönetmen: Joseph Sargent.
Yapım: 2004/Amerika.
Süre: 110 Dakika.
Tür: Biyografi/Drama.

Puan: 9/10.

▶ ▶ “Something the Lord Made“ başlıklı yazı, The Sorrowed Man blog ya da herhangi bir konu hakkındaki düşüncelerinizi thesorrowedman@windowslive.com adresine mail atarak belirtebilir, bu tip klişelerin yanı sıra Last.fm profilime uğrayabilir ve hazır oralardayken Twitter'dan takip edebilirsiniz. :p
 

0 yorum:

Yorum Gönder